Aysel Tuğluk için 1000 Kadın kampanyasından kadınlar, 22 Nisan 2022’de Karşı Sanat Çalışmaları Merkezi’nde konuşmacılar arasında demans uzmanı, tıp etiği uzmanı, hekim meslek örgütlerinde çalışmalar yürüten kadın hekimlerin, hukukçu ve gazetecilerin yer aldığı ve Aysel Tuğluk’un son durumu hakkında bilgi veren bir basın toplantısı yaptı.
Toplantıda Aysel Tuğluk için 1000 Kadın Kampanyasının bu zamana kadar yürüttüğü çalışmaları ve talepleri içeren açıklamayı sanatçı Deniz Türkali okudu. Deniz Türkali’nin ardından Aysel Tuğluk’un kuzeni Gülsen Yüksel Tuğluk’la cezaevi görüşleri ve telefon konuşmalarından izlenimlerini aktardı ve ailesinin taleplerini iletti. Tuğluk’un görüşüne giden avukatlardan Elif Taşdöğen, Tuğluk’un hastalığının teşhisi sonrası hukuki süreç, dosyadaki hukuksuzluklar ve Aysel Tuğluk’un durumuna ilişkin bilgiler verdi. Nörolog Dr. Emel Gökmen demans hastalığının niteliği, seyri, tanısı ve cezaevi koşullarının hastalık üzerindeki olumsuz etkilerini Aysel Tuğluk özelinde değerlendirdi. Dr. Pınar Saip, hapishanelerde sağlığa erişim sorunlarını anlattı.
“Kimse Bizden Seyirci Kalmamızı Beklemesin”
Deniz Türkali’nin okuduğu açıklamada şunlar ifade edildi:
“Bir siyasetçi ve hukukçu olan Aysel Tuğluk altı yılı aşkın bir süredir cezaevinde. Cezaevinde tek başına hayatını idame ettirmesinin gün geçtikçe imkansızlaştığı görmezden geliniyor. Siyasi saiklerle devam eden yargı sürecinde ve günlerce süren duruşmalarda, Aysel Tuğluk, SEGBİS salonlarında beklemek zorunda bırakılıyor. Bizimle beraber birçok platformda çağrılar, eylemler ve kampanyalar yapıldı ve yapılmaya devam ediyor. Sağlıklı yaşam hakkına ve insanca yaşama saygılı Aysel’in dostları, yoldaşları ve binlerce kadınla beraber mücadele sürüyor. Bugünkü buluşma bu mücadelenin bir parçasıdır.
Aysel Tuğluk’un yaşadığı ağır hastalığa ilişkin yetkili sağlık kurumlarının hazırladığı “cezaevinde kalamaz” raporlarının dikkate alınmasını, hukuka, insan haklarına uygun bir karar verilmesini, Aysel Tuğluk’un derhal serbest bırakılarak tedavi olmasının sağlanmasını, bunun için derhal harekete geçilmesini talep ediyoruz. Bu talepler bugün 54 ülkeden 6 bini aşkın kadının imzasını, çok daha fazla kadının irade beyanını taşıyor.
Aysel Tuğluk’a karşı geliştirilen haksız tutumun aynı zamanda kadın mücadelesine yönelik tutumun da bir göstergesi olduğunu biliyoruz. Kadın mücadelesinin ve barış mücadelesinin bir parçası olan Aysel Tuğluk’a yaşatılanlar, biz kadınların haklarımız ve hayatlarımız için sürdürdüğümüz mücadelenin gerekçelerinden birisidir.
Bir kere daha vurgulamak isteriz; Kadınların değiştirme gücü ve potansiyeli karşısında hafızalarımızı yok ederek kazanımlarımızı elimizden alacağını zanneden sistem uygulayıcıları yanılıyor. Aysel biz kadınların yoldaşı ve kız kardeşi. Aysel’in sağlığının geri dönülmez bir aşamaya doğru ilerlemesini izlememizi kimse bizden beklemesin. Onurlu ve insanca yaşama hakkına sahip çıkıyoruz.”
“Aysel’in Dışarıda, Özgür Bir Şekilde Tedavi Haklarına Kavuşması Gerek”
Aysel Tuğluk’un kuzeni Gazeteci Gülsen Yüksel şunları dile getirdi: “Aile olarak çok üzgünüz. Aysel pandemiden önce çok daha iyiydi, şimdi cümle kurmakta zorlanıyor, hep şaşkın. Çok iyi bildiği isimleri unutuyor. Ama yakınları olarak aklımıza böyle bir şey gelmedi, annesinden dolayı kendini kapadı diye düşündük. Pandemi sürecinde diğer milletvekili arkadaşlarıyla da ortak alanda görüşemedi. Tek başına kaldı. Şaşkın, çocuksu, ürkek, cümleleri tamamlayamıyor. Konuşmalarımızda cümlelerini ben tamamlıyordum. Bir noktada ona çocuk gibi davranmaya başladığımı fark ettim, aramızdaki eşit ilişki bozuldu. Özellikle ansızın gelen sorulara cevap veremiyor, konu değiştiğinde ya da aniden soru sorulduğunda cevabı bulamıyor. Sürekli şey diyor, şey, şey… Çok gecikildi, Kocaeli teşhis koyduğunda çok geç kalınmıştı. Kocaeli’ndeki teşhisten sonra bir ilaç vermişlerdi o çok işe yaramıştı ama sonra yine başa döndük. Bir adım ileri, iki adım geri gidiyoruz. Onun dışarıda, çok özgür bir şekilde tedavi haklarına kavuşması gerek. Biz niye demans diyelim, niye demans olmasını isteyelim? Aysel’in bir an önce serbest bırakılmasını istiyoruz.”
“Bu Hukuksuz Durumu Hukuka Uydurmak İçin Hukuk Terimleri Uydurmaya Başladılar”
Avukat Elif Taşdöğen şunları ifade etti: “Size Aysel Tuğluk’un selamlarını getirdim, ona bu basın açıklamasından bahsettim, hepinizin varlığına şükrettiğini, dayanışmanın yaşattığını gözyaşları içinde söyledi. Aysel Tuğluk’un annesinin durumuyla ilgili ağır bir travma geçirdiği herkesin malumu. Annesini kaybedince, Aysel sessizliğe gömülüyor, bu yas sürecine yoruluyor ama hastaneye başvuruyor. Ama hekimler bunun normal bir süreç olduğunu söyleyerek geri gönderiyorlar. Bu süreç gizli gizli devam ederken infaz memurları dışında bunu fark eden olmuyor. Pandemide hapishanede olan insanların aileleriyle görüşmeleri, telefonla dahi görüşmeleri yasaklandı. Ve bu aşamada büyük bir iletişim kopukluğu oldu. Hem belirtileri yas sürecine bağladıkları için hem de yaşının genç olmasından kaynaklı demans teşhisi gecikti. Edibe Şahin’in gözlemleriyle şüpheler ortaya çıkmaya başladı. Bunun üzerine Şubat 2021’de Kocaeli Devlet Hastanesinde Alzheimer teşhisi kondu, demans hastalığının tek başına kalmasına uygun olmadığı ve hapishane koşullarında çok hızla ilerlediği açıklandı.
Ardından Adli Tıp Kurumu’a sevkedildi. Oradaki raporda ‘tek başına kalabilir, hayatını idame ettirebilir, deniyor. Şu an konu üst kurula gitmiş durumda, değerlendirme aşamasına geldi. Aysel Tuğluk, adli tıpta kendini güvende hissetmediğini, kötü muamele gördüğünü aktardı. Herhangi bir nöroloğun imzası olmaksızın, “suç” tarihi belirtilerek cezai ehliyetinin olduğu söyleniyor. Oysa bizim Aysel Tuğluk’un hastalığı nedeniyle serbest bırakılması talebimiz bugünkü durumuna ilişkin.
Aysel Tuğluk’un kısmi savunma yapabileceği yönünde karar veriliyor. Oysa hukukta kısmi savunma diye bir şey yok. Bu hukuksuz durumu hukuka uydurmak için kendileri hukuk terimleri uydurmaya başladılar.
Denge sorunları yaşıyor. İnfaz memurları koluna girmeden yürüyemiyor, kendini güvende hissetmiyor. Odaklanamıyor. Sürekli başkalarının orada olduğunu unutabilecek duruma geliyor, kelime unutuyor, cümle kuramıyor. Kapalı görüşlerde telefon ahizelerini kullanmakta sıkıntı yaşıyor. Biz 2018 yılından beri olan bir durumdan bahsediyoruz, ama 2021’de ortaya çıkmasının sebebi, yaşadıklarının yas sürecine bağlanması ve yaşının genç olması. Oysa hapishanedeki infaz memurları dahi bu hastalığı gözlemlediklerini söylüyor. Hastane süreçlerinde tek başına kendini güvende hissetmiyor, o yüzden arkadaşları onunla birlikte gidebilmek için sıraya girmiş durumda, şu anda yaşamını diğer mahpusların desteğiyle sürdürebiliyor.
Şu anda çoğu hasta tutsağa yapıldığı gibi Aysel Tuğluk’a da düşman hukuku uygulanıyor.”
“Ağır Ağır İdam İlacının Damara Zerk Edilmesi Gibi Aysel Tuğluk’un Orada Kalması”
Nörolog Dr. Emel Gökmen konuşmasında şu noktaları vurguladı: “Muayene etme şansım olmayan bir hastanın durumu hakkında, gördüğüm raporlar, burada aktarılan tanıklıklar ve Kocaeli Üniversitesi Nöroloji Anabilim dalının raporuna dayanarak yorum yapacağım. Hastaneye gidip gelmeler de hastalığı tetiklemiş olabilir. Hem adli tıp kurumunun hem de hastanenin ortak bir tespiti var: bilişsel gerileme tespit ediliyor ama yorumlar farklı, hastane demans teşhisi koyarken ATK simülasyon yani yalan yorumunu yapıyor. Benim dikkatimi çeken üniversitedeki meslektaşlarının yaptığı yorumun tam aksi yorum yaptıklarında bunu gerekçelendirmeleri gerekir, bu mesleki etikle ilgili bir konu. Demans çalışmış bir nörolog olarak şunları söylemeliyim.
Demans sadece unutkanlık değildir, beyin birçok şeyimizi kontrol eden bir merkezdir, bunu nöronlar aracılığıyla yapar, bunlarda yıkım olduğunda ve bu geri döndürülemeyen bir süreçtir, birçok bilişsel işlevde sorun başlar. Genelde hasta yakınları demansı kabul etmek istemez. İnfaz koruma memurları dışarıdan oldukları için gözlemleri olmuştur. Bir yıkmı sürecinde, birçok şeyi gerçekleştirmekte zorlanan biri var. Ellili yaşlar demans beklediğimiz yaşlar değil, yapılması gereken demans konusunda uzmanlaşmış bir merkezde tetiklerin yapılması. Her hastanın doğru tedaviye ulaşma hakkı vardır ve bu Aysel Tuğluk için sağlanamamaktadır. Mahkeme bir çözüm bulmaya çalışıyor, Aysel Tuğluk’un savunma yeterliliği var mı diye ama başvurduğu durum yanlış. Hastalık açısından, hastalığın tedavisinin ivediliği için, yaşamını kendi başına sürdürmesi için ya yakınları ya da a bakımını özel eğitim almış insanların yapması gerekir. Şu anda tutuklu arkadaşları, insani olarak bunu yapıyorlar ama bu sadece özbakımla ilgili bir süreç değildir, duygusal yanları da vardır. Bu onların da haklarının ihlali demektir. Bana, böyle bir demans hastası cezaevi koşullarında ne olur denirse, duygusal da olsa şu cevabı verebilirim. Bunu ilaçla idam cezasına benzetebilirim, ağır ağır idam ilacının damara zerk edilmesi gibidir Aysel Tuğluk’un orada kalması.”
Emel Gökmen, sorulan bir soru üzerine, “Hapishane koşulları başlı başına demansa yol açıyor, demans hastasının bir gün bile orada kalmaması gerekir,” dedi.
“Cezaevlerinde Sağlığa Erişmek Neredeyse İmkansız”
Prof. Dr. Pınar Saip cezaevlerinde kalan tutuklu ve hükümlülerin sağlık haklarına erişemediğini ve bu durumun hayati sonuçlarını şöyle aktardı: “Cezaevlerinde yaşanan sorunların birkaç bağlamı var. Etik açıdan değerlendirilecek koşullar var, cezaevlerinin insan hakları açısından değerlendirilmesi var.
Bu durumda gerekli özenin gösterilip gösterilmediği konusunun, bu hastalık açısından uzmanlaşmış bir merkezde değerlendirilmesi gerekiyor. Etiğin bu kadar gündemimizde olmasının sebebi şu. Baskı rejimleri hekimleri astüst ilişkisi içinde bir şeyler yapmaya zorlayabilir. O yüzden hekimin de hakları var. Eskiden cezaevlerinde sürekli bir hekim olurdu. Bu çok önemlidir çünkü kişilerin kayıtlarını tutar, takiplerini yapar. Hem fiziksel fonksiyonları hem de bilişsel fonksiyonları açısından değişiklikleri saptayabilir. Bu ciddi bir sorun. Sevk almak zorlaştı, hastalar hastanelere ulaşamıyor. Tedavide ciddi gecikmeler oluyor. Hastaların sağlık hakkına ulaşıp ulaşmadığının denetimini bağımsız kuruluşlarla yapılması gerek. Bu konuda baroların ve Tabip odalarının büyük önemi var ama maalesef bizim hapishanelerde denetim yapmamız mümkün oluyor, sadece cezaevi müdürüyle görüşebiliyoruz. Hapishanelerde kalanların hastaneye gittiklerinde kalabileceği odalar yetersiz. Hasta dosyalarında siyasi görüşlerinin bulunmaması gerek. Hasta tutukluların sesi tabii ki biz olacağız.”
Toplantıya basın mensuplarının yanı sıra kampanyaya destek veren hayatın ve mücadelenin her alanından kadınlar katıldı.
Oya Baydar da toplantıya şu mesajı gönderdi:
“Kadın cinayetlerinin gündelik olay sayıldığı bu ülkede Aysel Tuğluk’un tahliyesinin inatla ve ısrarla reddi, Aysel’in annesine bir mezarı çok gören iğrenç faşizan zihniyetin devlete ve yargıya hakim olmasının sonucudur. Bu zihniyetin taşıyıcısı eril iktidar Aysel’i Kürt olduğu, barışçı olduğu, özgürlük mücadelesi verdiği ama asıl kadın olduğu için hedef aldı. Mafya babalarını, kanlı katilleri, çocuk istismarcılarını tahliye edebilmek için özel infaz yasaları çıkaran o iktidar Aysel’i içerde tutarak hepimize gözdağı vermeye çalışıyor. Siyasetin de yargının da vicdanını yitirdiği bu ülkede mücadelemiz sadece Aysel Tuğluk için değil, onun şahsında kendi özgürlüğümüz, kendi hayatımız ve geleceğimiz içindir. Pes etmeyelim, mücadelemizi çoğalarak sürdürelim.”
Aysel Tuğluk İçin 1000 Kadın
Aysel Tuğluk’a Özgürlük İçin 1000 Kadın Kampanyası, Aysel Tuğluk ve tüm hasta tutsakların tedavi hakları güvence altına alınıp adalet sağlanıncaya kadar sürecek…